11.07.2016

AYIN MAKALESİ

 NEYİMİZE GÜVENİYORUZ……?

           Allah insanı yeryüzünün halifesi ve en şerefli varlığı olarak yaratmış ve ona kendisinden bir nefha, ruh ile takviye etmiştir.[1]  Rahmani bu ruh ile değer kazanan insan, Mevla’nın öğrettiği esma ile İblise üstün gelmiş ve “Eşrefi mahlûkat” olma mertebesine yükselmiştir.

            Diğer varlıklara nazaran üstün vasıflarla donatılan insan, Allah tarafından gönderilen elçiler vasıtasıyla doğru yola çağrılmış, şeytanın yolundan uzak durması istenmiştir. Ancak kıyamet gününe kadar Allah’tan müsaade alan Şeytan, çeşitli yollarla, vesile ve vasıtalarla her taraftan insana tuzaklar kurmaya; hile, desise, oyun, entrika ve zırvalarla yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. Bu hususta Kuran’da: ““Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”[2]

            Şeytanın tuzakları neticesinde kimi zaman insan kendini ilah yerine koymuş ve Firavun olmuş: “Ben sizin en yüce rabbinizim,”[3] demiş, kimi zaman Nemrut olmuş, Hz. İbrahim ile tartışmasında yaratıcılık taslayarak: “Ben de diriltir, öldürürüm”[4] demiş, kimi zaman da Karun olmuş, malına güvenmiş, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazinelere sahip olmuş, insanların : “Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez,”[5] uyarısı karşısında; “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir”[6] demiştir.

            Rahmanın verdikleriyle yücelere çıkan, nankörlük ettiğinde ise aşağılara düşürülen insan neyine güvenmektedir. Hangi güç ona şımarma, kibirlenme ve azma yetkisi vermiştir. Neden üstünlük taslamaktadır. İlk başlangıcı kara balçık, devamı pis bir su ve sonu da kara toprak olacak olan nereye koşmaktadır. Neyine güvenmektedir. Kimdir ona bu gücü veren. Ben dedirten.

            Hâlbuki ne kadar da acizdir. Bir sinek bile yaratamamakta, kendisine musallat olan en zayıf varlık olan sineğe bile hâkim olamamaktadır. Kuran’da bu konuda Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Size bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah’tan başka taptıklarınız bir sinekdahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de.”[7]

            Ne kadar da acelecidir. Hemen her şeye kısa yoldan sahip olmak, her şeyin kendisine ait olmasını beklemek. Çalışmayı unutmak. Çiğnemeden karnını doyurmak, ter akıtmadan zengin olmak, kısa yoldan köşeyi dönmek, hak etmeden cennetlik olmak. Oh ne ala yaşam.

            Ağlamayana meme vermeyen, karşılıksız ve menfaatsiz durumlarda selamı bile almakta cimrilik eden, düşene de bir tekmede kendisi indiren insan.

            Kendine gel. Kimsin sen. Nesin. Bilmez misin? Sen Mevla olmasa bir hiçsin. Malın, mülkün, evladın,  dayın, amcan, makamın mevkiin bir hiç. Ve önünde her şeyin karşılığının hasat edileceği bir mevsim geliyor. Ölümle başlayan mevsim. Ne ektin ki, hasat beklersin gelecekten. Düşünmez misin! Yazın saz çalan ağustos böceği kışın karıncaya muhtaç olacaktır. Sen hala ne diye ağustos böceği gibi olursun. Karınca ol. Biriktir bir şeyler. Bak bu gün son şansın olabilir. Aldığın nefes, yaptığın amel son amel olabilir.

            Uyma nefsine. Şeytana. Heva ve hevesini tanrı edinme. Gençliğine, güzelliğine, malına ve evladına güvenme. Unutma her şeyin bir sonbaharı, hazan mevsimi vardır. Bunun sonunda da kış gelir. Kışın teminsiz, evsiz barksız kalabilirsin.

            Her şey boş. Dünya yalan ve geçici. Geçici için ebedi olanı yıkma akıl karı mı?  Hem bilmez misin! Ne der Mevla. “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!  Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”[8]

                                                                                              Mustafa YAVUZ

                                                                                           Kaynaşlı İlçe Müftüsü

Kaynaklar

[1]  Sad, 38/72

[2]  A’raf, 7/17

[3]  Naziat, 79/24

[4]  Bakara, 2/258

[5]  Kasas, 28/76

[6]  Kasas, 28/78

[7]  Hacc, 22/73
(8)  Şuara 26/88-89